12 Kasım 2009 Perşembe

Angut reklamda son nokta

Bu nedir abi yahu? "Yenni kırançha?"

Evet ondan bahsediyorum, son zamanların en idiyot reklamı.

"Yeni kırannçaa", bu ne len?

Yok abi yok diyoruz ve kendilerine "Kasım Ayı En Gerizekalı Reklam" ödülünü takdim ediyoruz.

Buyurun, her ikisini de kendi gözlerinizlen yiyebilirsiniz.



İşte bu Pitbull'un [o da ayrı salak bi şarkı ama olsun] "I Know you want me" şarkısı.
Öteki de Nestle'nin [bu da ayrı bi' salak reklam ama olsun] "Yeni Crunch" reklamı.

Çok da bir yoruma gerek yok hattızatında... :]

23 Eylül 2009 Çarşamba

3G Dalgametresi

Son günlerde pek revaçta olan şu 3G hadiselerinin televizyona tezahür eden reklam silsilesini temaşa etmekteyiz gözyaşları içinde. Evet bu cümleyi ben kurdum. :]

Bildiğimiz gibi, ülkemizde Turkcell, Vodafone ve Avea tarafından 3G hizmeti verilmeye başlandı ve halihazırda da verilmekte. [Aranot: Bu kadar üzerinde önemle durulan bir olgunun bu kadar ezik reklam kampanyaları bani hala 3G'ye geçiremedi. Belki de kendi üşengeçliğim ok tamam kabul edebilirim.]

Turkcell neler yaptı?


Öncelikle, çok garip bir şekilde, cevabı direkt "Hayır" olabilecek bir sloganla olaya başladı.

- Merak etmiyor musun?
- Hayır etmiyorum.

Bitti. Bunu diyen insana daha ne satabilirsin ki? [Tabi, Turkcell'in halkla ilişkiler uzmanları, bağlantılı ajansları bunu bilmiyorlar mıydı, biliyorlardı tabi ki. ]

Sonra garip bir jingle'la, [bakınız: merak ne güzel şey, güzel şey merak] Hidayet'li reklamları başladı. Sanki Türk halkının yıllardır kullandığı, "Başına ne gelirse ya meraktan ya vıdıvıdı" gibisinden özdeyişlerini bilmiyormuş gibi, üzerine gittikçe gitti, merak da merak. :] Töbe töbe. [Bence saçmaydı bu kadar merak üzerine yoğunlaşılmış olması, çünkü zaten bu teknolojiyi kullanacak olan kişiler az da olsa ne olduğunu biliyordu.]

Sonra abla kardeş bacılarımızın taksi içindeki müzik eşliğinde görüntülü konuşmalı klibi geldi. Sanki reklam kampanyasının ortasında "Ulan kadınları çok boşladık, abow olm kadınlara yönelik bir reklam yapın çabuuk" gibisinden egzotik bir art direktörün sabah uyandığında ilk aklına gelen reklam fikriymiş gibi duruyordu.

Ve sonunda Turkcell, tabana yayılarak Hidayet ve top toplayıcıyı birlikte kullandığı [ve hâlâ olabildiğince saçma bulduğum] reklamları baş gösterdi. Top toplayıcı biraderimizin "Vey" "Ney" gibi ara nağmeleriyle 7 - 12 yaş arası ve 65+ izleyicileri kendisine bağladı. Hatta Hidayet'in [nedendir bilinmez] hangi akla hizmet her cümlesinin sonuna "Nuri" noktalama işaretini kullanması her izleyişimizde bizi bizden almaya yetti. [Bakınız: Nurtopu gibi bir 3G'niz oldu. Biz de bunu her cümlede tekrarlıyoruz çünkü siz salaksınız anlamazsınız gibi mi?]

Şimdi tabi, mesela VINN içinde Hidayet ve Top toplayıcı, Görüntülü konuşma için ablakardeş bacılar, figürlerinin kullanılmış olmasını çok fazla kurcalamıyorum. Yoksa bitmez bu yazı.

Peki ya Vodafone?


Görünürdeki ikinci büyük 3G operatörünün reklamları da Turkcell'den aşağı kalır değildi. Ceza'dan "Fark Voar" dinletileriyle belleğimize kazınan Vodafone'un 3G için yaptığı reklamlar genelde kendisinin 3G lideri olduğunu anlatan ve kullanacaksanız bizi kullanın formatını destekleyen türdendi.

Önce Ali Sabancı'nın kendine has bir başarısı olduğu ve tam da 3G+ tarzı olduğunu, daha sonra da Tugay Kerimoğlu'nun İngiltere maceralarını ve orada yaşadığı 3G+ deneyimlerini konu alan reklamlar gördük.

Önce "Uçmak kolay değil, bilgi ister birikim ister, uçmak ciddi iştir" derken Vodafone'un nasıl bizi uçuracağını, sonra da yolda bir "sör"ün laptop'undan internete bağlanmasının da ne kadar dünya dışı bir hizmet olduğunu, her yerden nasıl da bu gevurların internete girebildiğini anlatan garip reklamları izledik. Bir de Tugay'ın şu şaşkınlık dolu lafı en çok aklımızda kalan, "vayırlesle kablonun olmadığı yerde nasıl internete giriyorsunuz" diye sormuş, vay anam vay.

Şimdilerde de "özgürlük" temalı reklamları başladı televizyonlarda dönmeye, "ey özgürlük" diyerek özgürlüğümüzün tarifesini belirliyorlar, hem de laptop'larda indirim yaparak.

Bu arada vodafone bizi 3G ile uçuramadan kendini uçurmuş, 3G sitesi çalışmıyor. [Bunun geçtiğimiz günlerdeki elim sel felaketi ile alakası olduğundan dolayı çok fazla üstelemiyorum. Herkesin acısını paylaşıyoruz.]

Ve Avea


Operatör sıralamasında son sırada gelen bu operatörümüz, henüz "oh be hadi be vay be yürü be" kadar bile bir reklam yapamamış olsa da, Melis Birkan ve Ozan Güven'li reklamlarla kendine bir yer edinmeye çalışıyor. Çok fazla eleştirilecek kadar bile reklam yapmadıkları için bu kadar az reklam yapmalarını eleştirebiliyorum ancak. :]

Öyle ki Melis'li Ozan'lı reklamlar bile henüz bir yere bağlanmış değil. Bu kadar hızlı değişen bir piyasada böyle dizi reklamlar sanki biraz kaplumbağa, Ha ne dersin Galapagos sence de öyle değil mi?

Son olarak;

Tabi ki reklamlar kampanya dahilinde işleyen uzun soluklu projelerdir, ok biliyoruz, ama genel olarak bu üç operatörümüzün de reklamlar konusunda hem yavaş hem de yer yer saçma işler yaptıklarını görmek beni üzüyor, hatta geceleri uyuyamıyorum falan. Ahaha daha neler. Bu nedenle bu 3 operatörümüze birden, "en faydalı havuç" ödülünü veriyoruz, yesinler hızlansınlar.

:]

8 Eylül 2009 Salı

Seda Sayanlı Bayan Pepsi Reklamı (baymaktan bayan)

İşte yüzyıla, hatta ne yüzyılı efenim milenyuma dalgasını vuracak bir reklam fikri. Seda Sayan'a pepsi tırı kullandırmak. [Dalga vurmak.]

Hangi süper zeki reklam yazarı ekibinden çıktı bu fikir çok merak ediyorum. [hayır varsa böyle muhteşem fikirleri şoke olmayalım, hazırlıklı olalım.]

Koskoca bir tırla gelen Seda Sayan, hanım abla ve gerzek elemanın önünde durup trafiği engelliyor. Ablamız cırlıyor, "Aeayy Seda Hanıım" diye.

Yurda göndereceklermiş, durumları yokmuş. Allah'ım yarabbim. 10.000 liramız olsaydı ne iyi olurdu. Aaa o kolayyaa, [bak bak akıllarınca kolayyaa, kolaylaa falan kelime oyunları] Bacım seç bakim birini, bence şunu al. Lan muhabbete bak.

Sonra hop onbinlira. Haydaa. Oleey, bir sevinç bir temaşa. "Ayinan mıyorum Seda Hanıım" [ya ablacım cırlama bi]

Sonra babaya mesaj polemiği var, Ulan onbinlira kazanmışsın ödemeli ara, ne mesajı, bir de kontür dileniyorlar iki dakkada orada. "E kontürümüz yok ki?" Lan ne bedavacı insanlarmışsınız kardeşim.

Baba, pepsiden onbinlira çıktı, ünüversiteye gidebilicem. Olaaeeey.

Bu kadar güzel kurgulanmış, bu kadar edebi şu nadide reklamın bir de müziği var ki, hint mi desem, ne desem acayip diyarlara götürüyor, susuz getiriyor.

Kendilerine bakır maşrapa ödülü vererek bu postu bitiriyor, buna benzer tüm fikileri hayata gerçirmelerini temenni ediyoruz.


Yok ben muhakkak kendim izlemeliyim: Buradan buyur.

12 Haziran 2009 Cuma

En gaz Aygaz LPG+

İşte son zamanlarda vooooaa dediğim hoş bir reklam.

Aygaz Euro LPG+

Reklam çorak alanlarda hızla giden bir beyaz Ford Focus'la başlıyor. [Hehehe yani çıkarmışsınız aracın logolarını falan ama hiç de belli olmuyor yani, Koç Grubu neyse diyelim geçelim.]

Sonra aracın Aygaz Euro LPG kullandığını görüyoruz kaputundan. Oo gayet hızlı, atik, aktif dinamik, heyecanlı falan derken, mekanik bir Sumo güreşinin yapılacak olduğu siyah çemberin içine giriyoruz başka bir siyah Focus'la.

Burun buruna gele araçlar birbirlerini itmeye başlıyorlar ve önce beyaz kazanacak gibi sandığımız reklam aniden sihayın kazanmasıyla bizi olduğumuz yere yapıştırıveriyor. Ohoaa ulen Euro LPG kaybetti piyuuu havaları.

Ve sonra açılan brandanın altından çıkan Euro LPG+.

Çevrecilik, Performans, Motor Ömrü, Heyecan, Dinamizm... Gerçekten hepsinin de olduğu, dediğini çok iyi anlatan bir reklam. Bir de fonda şöyle graw graw bir müzik olsaymış hafiften alçalıp yükselen daha da mı iyi olur muş ne?

Çorak toprakları anladınız siz, oraları anlatmıyorum bi'daha bi'daha, yoksa neden gidip de caddede sokakta yapmıyorlar değil mi efenim bu güreşi :]

Kendilerini tebrik ediyor, "En gaz LPG reklamı nasıl yapılır?" konulu sempozyuma konuşmacı olmaları için davet ediyoruz.

:]

23 Nisan 2009 Perşembe

Adios Versus MaxiMiles

Yahu koskoca YapıKredi'nin şu "Adios" reklamlarına hâlâ akıl sır erdirebilmiş değilim mirim.

"Beedaaavaa, uççuyos, gezziyos, yiyos, içiyos, adioos."

"Beedaaavaa, yatıyos, kalkıyos, para vermiyos, adios."

Ahaha, yahu nasıl bir reklam bu böyle. Hadi, kartın adına takılmıyorum, adios amigos, andela andela.

Ama yahu koskoca Yapı Kredi'nin yaptığı şu reklama da bakınız. Yapıyos ediyos yiyos içiyos. Nasıl bir şey bu yahu? Tee önceleri Honda Jazz reklamlarında "Hayata renk katcaz" dedi diye ortalığı velveleye veren Türkçe fedaileri neredeler acaba bu reklam için?

3 tane "Blues Brother" çıkıp, her mekanda [denizin içinde, otel resepsiyonunun arkasında falan] ellerinde gitar, bee daaa vaaa, yatıyos kalkıyos, para vermiyos, adios. Kartın tüm olayı bu mu yani. Bu kadar mı? Ayrıca neden "blues" ne alaka yani? Kartın adı adios, hafif Latin diyelim Meksika İspanya falan, e peki bu Blues abiler ne iş? 

Ayrıca yani kart reklamının biraz da duygusal yönü etkilemesi gerekmez mi, daha doğrusu bütün reklamlarda bir duygusal yön olmalı ki, insanlar senin ürününü kullansın. Bak mesela bu çerçevede düşünecek olursak, İş Bankası'nın "miles" kartı türevi bu konuda çok başarılı bence. Tamamen alakasız gibi görünen bir konu, anlaşılamayan bir reklam başlangıcı ve sonunda "aslında yapmak istediklerini yapman için bu karta ihtiyacın" var dayatması. Ama zorlama komiklikler yok reklamda, hatta herkes eminim ki "Oha aynı benim hayatım" demiştir reklamı izlerken. 

Sonuçta özellikle kredi kartı bir marka üründür. Ve marka bilinirliğini arttıracak reklamlar yapmak insanların duygularına dokunmakla olur diyoruz.

Bu konuda aynı zamanlarda yayınlanmaya başlayan iki reklam arasında galibiyeti iş Bankası'nın "MaxiMiles" reklamı alıyor. kendilerine en dolgun ektstre ödülünü,her iki kartın kullanıcılarına ise iki adet Alka-Seltzer armağan ediyoruz.

19 Nisan 2009 Pazar

Denizbank'ın Henüz Anlayamadığım Reklamları

Az önce bir tanesini izledim. Daha önceki günlerde de diğerlerini görmüştüm. Ne zamandır aklımdaydı da şimdiye kısmetmiş yazmak.

DenizBank'ın, iki ünlünün popülaritesinden faydalanmak için yaptığı denizli menizli adalı madalı reklamlar. [Evet, biz de hâlâ, bankayı ıssız ada fikri ile nasıl bağdaştıracaklar diye bekliyoruz.]

[Not: Erdal Özyağcılar'la Beyazıt Öztürk'e diyecek hiçbir şey yok. Onlar konu dışı burada. Reklam, fikir ve karakter olayına bakıyoruz.]

Şimdi mesela bugün izlediğim reklamda Cuma karakterini bir ayçiçeği tarlasında görüyoruz. Elinde çekirdek, çitir çitir çitliyor. Nasıldı neydi nasıl oldu bu derken, anlatmaya başlıyor, "Denizbank çiftçinin de yanında, işte kartım var, ekiyorum biçiyorum, sonra hasatta ödüyorum." Yahu ek biç tamam da, bu adada kredi kartı ne iş?

Yani palmiyelerin görünmeyen yerlerinde gizli ATM'ler falan mı var? Nereden çekiyorsun parayı? Ayrıca, hadi en akla gelmedik şekillerle parayı buldun diyelim. N'apıyorsun yahu parayla, yani nedir bunun olayı? Orkinoslara atıp ayçiçeği tohumları mı aldırıyorsun, n'apıyorsun? 

Geçen bölümde de Haydar Dümen geldi, Deniz Akkaya'yı getirdi. Hadi "dümen" "deniz" falan tamam bir yere kadar bu kelime oyunlarını kabul edelim. Ama oradan sonra da koptu adada olaylar. Deniz Akkaya, mavi bonus peruğu ile Bonus Card olayını anlattı, sonra adanın derinliklerine doğru ilerledi gözden kayboldu? Nereye gitti, n'oluyor ulan bu adada? Haydar Dümen de bastı gitti tekneyle. Bir fantasya var ama dur bakalım.

Ondan önceki bölümde de, Cuma karakteri ile ilginç bir diyalog vardı. Şu meşhur, "Issız bir adaya düşersen yanına alacağın 3 şey ne olurdu?" sorunu. Cevaplar akıllara zarar nitelikte, "Nüfus cüzdanım abi, TC kimlik numaram ve bir de cep telefonum abi. Çünkü bunlar varsa 5 dakikada cebinde kredi var abi." Abi ne diyorsunuz abi? Ne kredisi abi ıssız adada? :] 
(Cep telefonu şarjı, elektrik melektrik dediğinizi duyar gibiyim, onlara girmiyorum.)

İşte bu nedenlerden ötürü, DenizBank'a en akla gelmedik reklam fikri ödülünü ve sulanan beyinlerimiz için de teessüflerimizi sunuyoruz. Lost adası bile daha olağan geliyor bu reklamları izleyince. :]

18 Nisan 2009 Cumartesi

Acayip İtici Kutulu Süt Reklamı

Evet sevgili reklamsever günlük, ilk yazıda, resmen beni yıkım yıkım yıkan bir reklamdan bahsedeceğim. Şu kutulu süt reklamı. [Allah'tan bu aralarda dönmüyor televizyonda.]

Off of. 

Şimdi şu "kutulu süt" kavramının işlendiği Derya Baykal'lı reklam hakkında acayip şekilde kafama takılan şeyler var.
 
En başta, Derya Baykal neden hocayısla geziyor? 

Hadi gezdi diyelim, o an yanındaydı öylesine takılıyorlardı, apartmanın merdivenlerinden çıkarken (ki hocasıyla apartmanda ne yapıyor, nereye gidiyorlar, yukarı çıktıklarına göre gittikleri bir yer var demek ki diye düşünüyor insan), süt alan kadın bunları gördüğünde neden "Aaa Derya Hanııım" diyerekten feryat ediyor. Sonra da "Buyurun buyurun" diye eve davet ediyor?

Bunlarda sanki misafirliğe gelmiş gibi hoppala dalıyorlar eve ayakkabılarla falan. (E kardeşim az önce nereye gidiyordunuz, neden bu eve giriyorsunuz?) Ayrıca yani, hijyenden, sağlıklı sütten, mikroplardan bahseden bu güzide bacımızla hocası patır patır ayakkabılarla dalıyorlar salonun ortasına. Olmuyor yani, bu ne perhiz bu ne lahana turşusu diyesi geliyor insanın içten içe. 

Ondan sonra Derya Baykal, tam bir beyin özürlü insana anlatır gibi kutulu süt kullanmanın ne kadar faydalı olduğunu, sütü kaynatmanın sütün tüm özelliğini kaybettirdiğini falan anlatmaya başlıyor. Hele bir de "dakikalarrrcca" deyişi var ki, inanılmaz. Elini sallaya sallaya, yani "sen ne bilirsin len idiyot, dakikalarrrca kaynatıp da sütün tüm özelliğini öldürüyorsun" gibisinden, inanılmaz itici.

"O artık süt olmuyor ki" falan. Böyle sürekli mesaj kaygısından insana baygınlık geliyor.

Sonra hızını alamıyor, bunları da size hocam anlatsız diyerekten topu adama atıyor.

Adam da sanki her gittiği yerde bunu anlatıyormuş gibi, hayatının değişmez bir parçası gibi, anlatmaya başlıyor.

Agidik gugidik anlatıyor bir şeyler [ki hiçbiri aklımda kalmadı] yani o kadar etkili işte anlattıkları.

Bir de olaya duygusal yön katmak için çocuk attırmışlar ortaya, ne olduğundan habersiz, ortada öyle bön bön bakınıyor.
 
Saçma başlayan reklam, iğneleyici bir tavırla devam ediyor, rahatsız edici şekilde önermeler yapıyor ve hiç akılda kalmadan bitiyor.
Sadece "kutulu süt için" öğüdü veriliyor.
 
Ki bu zamanda hala direkt olarak inekten sağılıp getirilen sütü alabilen kaç şanslı insan var onu da çok merak ediyorum. Hahaha, yani sanki Türkiye'de sütçüler acayip tavan yapmış da, bir anda sütçü patlaması yaşanmış, her yerde açık sütler satılıyor da, millet kutu süt almıyor gibi bir anlam çıkıyor reklamdan. :]

Ki ben 10 yıldır falan sokaktan sütçü geçtiğini görmedim.
 
Evet, her izlediğimde sinirlerimi zıplatan, bir o kadar da güldüren, bir o kadar da itici, saçma bir reklam. Bu reklamdan sonra sokaktan sütçü geçse inadına sokaktan alırım sütü o derece yani. :]